Sinemalar neden boş kalıyor? Dijital platformların yükselişi, artan bilet fiyatları, özgün senaryo kıtlığı, seyircileri evde film izlemeye yöneltiyor.
Bir zamanlar sinemaya gitmek, haftanın en heyecan verici etkinliğiydi. Büyük perdede, devasa ses sistemleri eşliğinde bir hikayenin içine dalmak, patlamış mısır kokusunu içine çekerek o büyülü atmosferi yaşamak... Peki ya şimdi? Sinema salonları eskisi gibi dolup taşmıyor, gişe rakamları tartışılıyor. Sanki o eski cazibe bir yerlerde kayboldu. Neden insanlar sinemadan uzaklaşıyor? Bu sorunun cevabı tek bir nedende saklı değil; birbiriyle iç içe geçmiş birçok faktör var.
Evde Kurulan Film Şölenleri: Dijitalin Yükselişi
Sinema salonlarının en büyük rakibi, şüphesiz dijital platformlar. Netflix, Disney+, Amazon Prime Video, Mubi, Gain,... Liste uzayıp gidiyor. Bu platformlar sayesinde, en yeni filmlere ve dizilere, hem de çok çeşitli içeriklere evimizin konforunda ulaşabiliyoruz. Üstelik istediğimiz zaman durdurup devam etme lüksümüz, istediğimiz kadar mısır yiyip içecek tüketme özgürlüğümüz var. Sadece içerik bolluğu değil, teknolojinin gelişimi de evdeki deneyimi yükseltti. Büyük ekran televizyonlar, gelişmiş ses sistemleri, hatta projeksiyon cihazları... Artık bir sinema salonuna yakın bir deneyimi kendi oturma odamızda yaşayabiliyoruz. Üstelik sinema bileti, patlamış mısır ve içecek fiyatlarını topladığınızda, bir aylık platform üyeliğinin çok daha ekonomik kaldığını fark etmek, insanları salonlardan uzaklaştıran önemli bir neden. Kimse en sevdiği filmi banka cüzdanını boşaltmadan izlemek istemez, değil mi?
Hikaye Kıtlığı mı Yaşıyoruz?
Bunun yanında gelin itiraf edelim: son zamanlarda vizyona giren filmlerin çoğu, bize pek de yeni bir şeyler vadetmiyor. Ya eski bir filmin yeniden yapımı (remake), ya bir çizgi roman serisinin bilmem kaçıncı bölümü, ya da klişelerle dolu, tahmin edilebilir senaryolar... Sanki Hollywood ve diğer büyük film endüstrileri, yaratıcılık konusunda bir kısırlık döneminden geçiyor. Avrupa sineması da görkemli günlerini yaşamıyor artık. Üretilen filmler neredeyse festivallere bile yetemeyecek kadar az. Diğer ülke sinemalarında da durum pek farklı değil.
İzleyiciler olarak bizler, özgün hikayelere, cesur senaryolara ve düşündürücü filmlere açız. İnternet çağında her türlü bilgiye ve içeriğe ulaşabilirken, sinema perdelerinde bize daha önce görmediğimiz ya da düşünmediğimiz bir şey sunulamaması, hayal kırıklığı yaratıyor. Eskiden sinemadan çıktığımızda günlerce konuştuğumuz, etkisi altında kaldığımız filmler vardı. Şimdi ise pek çoğu, birkaç saat sonra aklımızdan silinip giden, sıradan birer görsel şölene dönüşüyor. Hikayenin gücü azaldıkça, o hikayeyi izlemek için evimizden çıkma motivasyonumuz da azalıyor.
Deneyim Farkı ve Sosyal Beklentiler
Sinemaya gitmek, eskiden bir sosyal aktiviteydi. Arkadaşlarla veya aileyle buluşma noktası, ortak bir deneyim yaşama alanıydı. Ancak dijitalleşen dünyada, sosyal bağlar da farklılaştı. Artık arkadaşlarımızla aynı filmi aynı anda evlerimizden izleyip, anlık mesajlaşma uygulamaları üzerinden yorumlaşabiliyoruz. Ayrıca, sinema salonlarının sunduğu deneyim de bazı eleştirilere maruz kalıyor. Cep telefon ışıkları, konuşan seyirciler, geç gelenler... Tüm bunlar, o büyülü sinema atmosferini bozabiliyor. Bir de üstüne artan fiyatları, park yeri sorununu ve kalabalığı eklediğinizde, evde yalnız ya da sevdiklerinizle kendi rahatınızda film izleme fikri çok daha cazip hale geliyor.
Küllerinden Yeniden Doğuş Mümkün mü?
Peki, sinemanın sonu mu geldi? Elbette hayır. Sinema salonları belki eskisi gibi her hafta dolmayacak, ama varlığını sürdürecek. Belki de daha niş bir kitleye hitap edecek, belirli film türleri için özel bir buluşma noktası olacak. Tabi bu işin bir de geleceği var. Kapitalist sistem, en önemli legal gelir kaynaklarından biri olan sinemalardan vazgeçmeyecek, yeni ve farklı bir şeye dönüştürecektir elbette. Gelecekte sinema salonları, gerçekten eşsiz deneyimler sunarak hayatta kalabilir. Örneğin, interaktif filmler, özel etkinlikler, yönetmenlerle söyleşiler, tematik film geceleri veya sadece gerçekten büyük perdede izlenmesi gereken, görsel şölen sunan az ama öz yapımlar için bir merkez haline gelebilir. Yani, evde kolayca bulamayacağımız bir farklılık sunarak yeniden cazibe merkezi olabilirler.
Sinema, sadece bir film izleme yeri değil, aynı zamanda bir kültür, bir ritüel. Bu yüzden, bu eski dostumuzun tamamen yok olacağını düşünmek haksızlık olur. Sadece kabuk değiştiriyor, yeni bir kimlik arayışında. Ve kim bilir, belki de bu değişim, bize çok daha özel, çok daha anlamlı sinema deneyimleri sunacak.
Ne kadar yerinde, öz ve güzel eleştirilere sahip bir yazı.. harika 🙏 emeklerimize sağlık 👏
YanıtlaSil