Çağdaş dans: Sürekli meydan okuma. Modern Dans'tan (Graham) Post-Modern'e (Cunningham) evrilen, sınırları yıkan akışkan bir form.
Çağdaş dans, belli bir teknikler toplamı olmaktan çok, bir düşünce biçimi, bir sürekli meydan okuma ve sınırların ergonomisi sürecidir diyebiliriz. Bu sanat formunun, daha önce de bahsettiğimiz üzere, klasik balenin katı hiyerarşisine bir başkaldırı olarak doğan Modern Dans’ın isyan bayrağını devraldığını, ancak onu da aşarak, beden ve mekân algımızı kökten değiştiren sonsuz bir akışa dönüştüğünü söylemiştik. Çağdaş dansın evrimi, aslında 20. yüzyılın insanının ve sanatının özgürlük arayışının ta kendisidir.
Çağdaş dansın tohumları, balenin tüllü yapısından sıyrılan ve çıplak ayakla toprağa basan Modern Dans öncülerinde filizlenir. Isadora Duncan, bedeni Yunan trajedisinden ilham alarak özgür bir ifade aracına dönüştürürken, Martha Graham beden diline kontraksiyon (kasılma) ve release (gevşeme) gibi içsel, duygusal gerilimleri yansıtan yeni bir gramer kazandırır. Bu dönem, dansı bireysel psikolojinin ve dramatik anlatımın taşıyıcısı yapar. Ancak, asıl kırılma noktası, Modern Dans'ın dahi çocukları tarafından gerçekleştirilir: Post-Modern Dans. Merce Cunningham, dansı müzikten, dekordan ve duygusal anlatıdan bağımsızlaştırma cüretini gösterdi. Hareketin, kendi başına bir değer olduğu fikrini ortaya attı. Cunningham'ın rastlantısallık metotları ve dansı soyut bir matematiksel problem gibi ele alışı, koreografiyi bir yapıbozum sürecine sokar. Artık dans, ne anlattığı değil, nasıl var olduğu ile ilgilenilir hale gelir
Çağdaş dansın ruhunu tanımlayan en keskin özellik, hareketin demokratikleşmesidir sanırım. Çağdaş Dans ile birlikte artık sahneye çıkmak için kusursuz bir balerin bedeni gerekli olmaktan çıkar. Klasik balenin yerçekimine meydan okuma ilkesini reddedip, yerçekimiyle işbirliği yapmayı seçen Çağdaş Dans, Floorwork (zemin çalışması), fall and recovery (düşme ve toparlanma) gibi kavramlar ile bedenin ağırlığını kucaklayışını simgeler. Düşmek, artık bir hata değil, hareketin doğal ve kaçınılmaz bir parçası, hatta bir başlangıç noktasıdır.
Aynı zamanda Çağdaş Dans saf formunu koruma kaygısı gütmez. Dans, tiyatro, performans sanatı, görsel sanatlar ve teknoloji ile sınırlarını eritir. Pina Bausch'un Tanztheater (Dans Tiyatrosu) yaklaşımı, gündelik jestleri, konuşmayı ve tekrarlanan absürt durumları sahneye taşıyarak dansın anlatı alanını sosyolojik ve felsefi bir boyuta taşır. Sadece ezberlenmiş adımlar değil, doğaçlama ve Contact Improvisation gibi anlık etkileşim pratikleri de eserin merkezine yerleşir. Bu, dansçıyı sadece bir icracı olmaktan çıkarıp, eserin eş-yaratıcısı haline getirir.
Bugünün Çağdaş Dansı, tek bir teknikten veya okuldan bahsedilemez bir hal almıştır. O, bir melez formdur; Hint Kathak'ından sokak dansına, akrobasiden somatik çalışmalara kadar her şeyi emer ve dönüştürür. Ayrıca artık sadece tiyatro sahneleri değil; terk edilmiş fabrikalar, müzeler, sokaklar, hatta sanal gerçeklik platformları da performans alanına dönüşmüştür. Site-Specific (Mekâna Özgü) performanslar, dansın izleyiciyle olan ilişki biçimini ve sanat eserinin bağlamını sorgulamaya açmıştır.
Çağdaş dans, başından beri sadece estetik bir arayış olmanın ötesinde, politik ve sosyal bir beyan aracı halindedir. Toplumsal cinsiyet, göç, kimlik ve beden politikaları gibi meseleler, hareket diliyle ele alınır olmuştur. Dansçıların bedenleri, artık sadece bir form değil, deneyimlerin ve toplumsal izlerin kaydedildiği yaşayan bir arşivdir.
Yani çağdaş dansın evrimi, sürekli bir hayır deme ve yeniden yapılandırma hikayesidir diyebiliriz. O, neyin olması gerektiği ile değil, ne olabileceği ile ilgilenir. Bu sonsuz akış, onu her daim güncel, eleştirel ve heyecan verici kılan temel özelliğidir.

YORUMLAR