Doğaçlama dans: Anın akışına teslim olma eylemi. Ezberden kopan beden, zihinsel kontrolden sıyrılıp, boşluğu keşfederek otantik bir yaratım anı yaşar.
Dans, bedenle yazılan bir şiirdir; ancak çoğu zaman, bu şiir bir koreografın kaleminden, yani ezberlenmiş adımların, önceden belirlenmiş formların zincirinden geçer. Oysa doğaçlama dans, bu zincirleri kıran, bedeni ve zihni anın akışına, sezginin rüzgârına bırakan bir özgürleşme eylemidir; boşluğun şiiri, bilinmeyene duyulan bir güven, hiçlikten var olan bir yaratılış anıdır.
Doğaçlama dans, geleceğe dair tüm beklentileri yıkar. Her an, bir öncekinin basit bir devamı değil, yeni bir başlangıçtır. Geleneksel dansta zaman, bir başlangıcı, gelişmeyi ve sonu olan doğrusal bir akıştır. Doğaçlamada ise zaman daireseldir, hatta askıya alınır. Dansçı, bir sonraki adımı düşünmez; sadece şu anki jestin içinde erir. Bu, bedenin ve zihnin gelecek kaygısından kurtularak, kendisini tamamıyla şimdiki ana teslim etmesidir. Tıpkı bir Zen meditasyonu gibi, her an kendi başına bir amaç haline gelir. Ayrıca mekânı önceden belirlenmiş bir sahneden çıkarır, onu sonsuz bir keşif alanına dönüştürür. Bir duvar bir destek, bir zemin bir yoldaş, bir boşluk bir davet olabilir. Mekân, dansçıyla birlikte nefes alır, şekil değiştirir ve dönüşür. Sınırlar kalkar, çünkü dansçının bedeni, mekânın kendisi haline gelir.
Doğaçlama, bedenin entelektüel kontrolünden sıyrılarak, içsel bilgeliğini dinleme eylemidir. Bir koreografi, kas belleğinin tekrar tekrar eğitilmesiyle oluşur. Doğaçlama ise kas belleğinin ötesine geçer, bedenin anlık dürtülerine, kasların spontane tepkilerine teslim olur. Bu, bedenin kendi doğal dilini yeniden öğrenmesidir; belki de çocukluktaki sınırsız hareket özgürlüğüne geri dönme arzusudur. Dansçı, bedeniyle bir mücadele içinde değil, onunla akışta ve işbirliğindedir. Her hareket, bilinçaltının bir yansıması, içsel bir manzaranın dışavurumudur. Bir anlık gerginlik, bedenin bükülmesine; bir anlık rahatlama, yere düşüşe yol açabilir. Doğaçlama, bir iç diyalogun bedensel tercümesidir; ruhun, duyguların ve sezgilerin, sözcükler olmadan konuşma biçimidir. Bu, kendiliğin en otantik, en filtre edilmemiş ifadesidir.
Hem derin bir bireysellik hem de kolektif bir bağlantıdır. Tek başına doğaçlama yapan bir dansçı, kendi iç evreninde kaybolur. Bu, bir ben'in sonsuz olasılıklarını keşfettiği, dış dünyanın yargısından ve beklentilerinden azade olduğu bir özgürlük alanıdır. Dansçı, kendi bedeninin ve zihninin rehberliğinde, kendini yeniden keşfeder.
Contact Improvisation gibi doğaçlama pratikleri ise bedenin bir başkasıyla anlık ve sezgisel bir iletişim kurmasını sağlar. İki beden, birbirinin ağırlığını, yönünü ve ritmini okuyarak ortak bir hareket dili yaratır. Bu, önceden planlanmış bir diyalog değil, anlık bir anlayış, sözsüz bir empati, kolektif bir bilinçdışının dansa dönüşmüş halidir. Sınırlar erir, iki beden bir nefes gibi hareket eder.
Doğaçlama dans, kontrolün yanıltıcı güvenliğinden vazgeçerek, bilinmeyenin güzelliğine teslim olmaktır. O, sadece bedenin değil, ruhun da özgürleşme biçimidir; anın kutsallığını kutlayan, sonsuz olasılıkların kapısını aralayan bir sanattır. Doğaçlama, dansın en saf, en samimi ve en özgür halidir, çünkü o, her seferinde yeniden doğan bir yaratılış mucizesidir.

YORUMLAR