Empresyonizm: Işığın anlık izlenimini yakalayan radikal akım. Görünür fırça darbeleriyle zamanın akışkanlığını tuvale taşıyan sanatsal devrim.
Empresyonizm, sanat tarihinde sadece bir stil değişikliği değil, ressamın dünyaya ve zamana bakış açısının kökten değişimidir. 19. yüzyılın ortalarında Paris'in kaotik, modernleşen sokaklarında doğan bu akım, ışığın kendisini konu edinerek sanatı, nesnenin sabitliğinden ve akademik kuralların ağırlığından kurtarmıştır. Empresyonizm, resim sanatını görsel bir deneyime, hatta bir optik laboratuvara dönüştürmüştür. İzlenimciliğin (Empresyonizm) temelinde, kalıcılığın reddi yatar. Akademik resim, zamanı dondurulmuş, ebedi bir an olarak ele alırken; empresyonistler, zamanın akışkanlığını ve her anın eşsizliğini yakalamak isterler.
Empresyonist sanatçıların amacı, bir nesnenin detaylı bir tasvirini yapmak değil, o nesnenin belirli bir ışık ve atmosfer koşulu altında gözde bıraktığı ilk anlık izlenimi kaydetmektir. Bu nedenle resimler, genellikle tamamlanmamış, aceleyle yapılmış gibi görünür. Resmin konusu, köprü, çiçek ya da kadın figürü değil, o figürün üzerine düşen, sürekli değişen ışık anıdır. Stüdyonun kontrollü loşluğundan kaçarak resimlerini doğrudan dışarıda, doğal ışık altında yapmaya başlamaları, bu akımın en radikal adımıdır. Günün farklı saatlerinde veya farklı mevsimlerde aynı konuyu defalarca resmetmeleri (Monet’nin saman yığınları veya Rouen Katedrali serileri), bize nesnenin sabit olmadığını; asıl konunun ışık ve gölgenin sürekli değişen ilişkisi olduğunu gösterir.
İzlenimci resmin dili, geleneksel resmin pürüzsüz yüzeyini reddeden, cesur ve görünür fırça darbelerinde yatar. İzlenimci fırça darbeleri kısadır, hızlıdır ve birbirine karışmamıştır. Bu teknik, boyanın tuval üzerinde titreşmesini sağlar ve yüzeye bir hareket ve canlılık hissi verir. Fırça darbeleri, adeta ışığın parçacıklarını yakalamaya çalışan birer tuzaktır. Ayrıca empresyonistler, renkleri paletlerinde karıştırmak yerine, ayrıştırarak tuvale sürerler. Kırmızı ve mavi fırça darbeleri yan yana konur ve karışım işi, izleyicinin gözüne bırakılır. Bu, bir görüntüyü görme eyleminin, zihinsel bir işlem olduğu fikrini vurgular. Renk, tuvalin yüzeyinde durağan değildir; havada titreşir.
Bu nedenle de sadece estetik bir akım değil, aynı zamanda 19. yüzyıl sonu modern insanın deneyimlediği hızın ve geçiciliğin felsefi bir yansımasıdır aslında. Döneminde Paris'in hızla değişen kentsel manzaraları (tren istasyonları, caddeler, kafeler), ressamlara yeni konular sunmuş. Bu kalabalık, hareketli ortam, fotoğrafın bile yakalayamadığı anlık izlenimlerin bir deposudur. Empresyonizm, modern hayatın uçuculuğunu ve heyecanını yakalar. Bilimdeki gelişmeler de (özellikle renk teorisi ve optik) bu akımı derinden etkilemiştir. Sanatçılar, ışık ve rengi, nasıl olması gerektiği üzerinden değil, gözün onu gerçekten nasıl algıladığı üzerinden ele alarak, resme bir tür nesnellik katmaya çalışmışlardır.
Işığı sadece bir aydınlatma aracı olmaktan çıkarıp, resmin ana kahramanı haline getirmiştir Empresyonizm. Işık, tuvalin yüzeyinde dans eden, sürekli değişen ve bu nedenle asla tam olarak sahip olunamayan bir fenomendir. İzlenimcilik, bize sanatın nihayetinde gözün ve zihnin anlık karşılaşmasından ibaret olduğunu fısıldar.

YORUMLAR