TikTok, koreografiyi 60 saniyelik virallere dönüştürdü. Teknik yerine jestlere odaklanan dans, sahneden çıkıp kolektif bir dile dönüştü.
Başından beri Modern Dans ve Çağdaş Dans'tan sıkça söz ediyoruz. Çağdaş dansın evrimi ile ilgili birkaç yazı yazdıktan sonra, dansın en güncel ve en tartışmalı sahnesine, yani akıllı telefon ekranına geçelim. TikTok, dansı tiyatro sahnesinin tozlu perdelerinden, sanat galerisinin sessizliğinden alıp, onu sıradan bir odanın veya arka bahçenin anlık ve sürekli bir parçası haline getirdi. Bu platform, koreografiyi bir sanat eseri olmaktan çıkarıp, viral bir dile dönüştüren radikal bir dönüşümü simgeliyor. Elbette Instagram'da da benzer videoların sayısı azımsanmayacak kadar çok ama TikTok verileri bu konuda fazlasıyla çok paylaşım yapıldığını da açıkça gösteriyor.
TikTok'un dans üzerindeki en belirgin etkisi, zamanın ve mekânın kısıtlanmasıdır diyebiliriz. Bu da geleneksel koreografinin yıkımı gibi bir sonuç doğururken sıkça tekrara düşülmesini de beraberinde getiriyor. Geleneksel koreografi, bir anlatı (ister soyut ister dramatik olsun) kurmak için dakikalara, hatta sahnelere ihtiyaç duyar. TikTok ise bu süreyi 15 ila 60 saniyeye indiriyor. Bu kısalık, dansı zarif bir hikâye anlatımından, akılda kalıcı bir nakarata dönüştürür. Hareketler, karmaşık teknik detaylardan çok, anında tanınabilirlik ve tekrarlanabilirlik üzerine kuruludur. Pop müziğin o akılda kalıcı ama sıradan nakaratları gibi yani.
Diğer yandan TikTok, dansın teknik hiyerarşisini yıkmış gibi görünüyor. Artık bir koreografinin başarılı olması için baleden ya da çağdaş danstan teknik mükemmellik gerekmiyor. Gündelik jestler, komik mimikler ve basit ritmik adımlar, viral başarının anahtarı. Dans, profesyonellerin tekelinden çıkıp, herkesin katılabileceği bir oyuna dönüştü. TikTok, sahne olarak kameranın kadrajını belirliyor sadece. Bu da hareketin sunumu ve algılanışı üzerinde köklü değişiklikler yaratıyor. Geleneksel dansta bedenin bütünlüğü, sahne estetiğinin temelidir. TikTok'ta ise odak genellikle gövdenin üst kısmına ve ellere kayıyor. Çünkü telefon ekranında karmaşık ayak hareketleri kayboluyor; asıl etki, yüz ifadesi, el koordinasyonu ve hızlı üst beden hareketleriyle yaratılıyor. Bu da koreografiyi yakın plan estetiğine mecbur kılıyor.
Daha önceki yazılarda belirttiğimiz gibi dijital çağda koreografın rolü, karmaşık bir hal aldı. Yaratıcılık artık tek bir kişiden doğup, tek bir eserde biten bir süreç değil. Bir dans akımı viral hale geldiğinde, orijinal yaratıcısının kim olduğu genellikle belirsizleşip unutuluyor. Yüzlerce, binlerce kullanıcı o koreografiyi yeniden icra ettiğinde, hareket dili anonimleşiyor ve kolektif bilincin bir parçası haline geliyor. Bu durum, telif hakkı ve sanatsal sahiplenme kavramlarını da sorgulatmıyor değil.
Başka bir açıdan baktığımızda da TikTok koreografileri nadiren saf ve orijinaldir. Genellikle, mevcut bir challenge üzerine inşa edilirler; bir şarkının bir kısmı, eski bir akımın bir hareketi, üzerine eklenen yeni bir jest. Bu sürekli remiks kültürü, koreografiyi durağan bir sanat eseri olmaktan çıkarıp, canlı ve sürekli evrilen bir dil yapıyor. Dans, bu melezleme ile kendi kendini sürekli yeniden icat ediyor.
TikTok, dansı küçülttü, basitleştirdi ve hızlandırdı. Ama aynı zamanda genelleştirdi ve herkes için erişilebilir kıldı. Bu mikroskobik dans formu, profesyonel dans sahnesinin ciddiyetinden uzak, spontane, komik ve sürekli değişen yeni bir sanatsal ifade alanının başlangıcını işaret ediyor. Artık dansın sadece izlenmekten çok, yapılmak için var olduğu bir çağdayız yani.

YORUMLAR