Antonio Lucio Vivaldi (1678–1741), sadece Barok dönemin değil, tüm zamanların ruhuna dokunan nadir bestecilerden biridir. Venedik’te doğan Vivaldi,
Antonio Lucio Vivaldi (1678–1741), sadece Barok dönemin değil, tüm zamanların ruhuna dokunan nadir bestecilerden biridir. Venedik’te doğan Vivaldi, daha çocukken müziğe aşkla bağlandı. Babası da bir kemancıydı ve onun ellerinde keman telleri adeta bir dua gibi titreşirdi.
Ancak Vivaldi sıradan bir müzisyen olmadı. Kızıl saçlarından dolayı Il Prete Rosso (Kızıl Rahip) lakabını aldı. Rahip olmasına rağmen sağlık sorunları ve içsel fırtınaları, onu kürsülerden uzaklaştırıp notalara daha da yaklaştırdı. Belki de bu yüzden müziğinde hem bir ilahi sessizlik hem de kalabalık bir hayat gibi çarpıştı.
En çok bilinen eseri Dört Mevsim, yalnızca bir müzik eseri değil; adeta bir tablonun sesle yapılmış hali gibidir. Her mevsim, insan ruhunun bir katmanı gibidir onda.
İlkbahar, yeni doğan bir umudu mırıldanır.
Yaz, coşkunun ortasında korkuları da taşır.
Sonbahar, kabullenişin ve içe dönüşün sessiz şiiridir.
Kış, yalnızlığın zarafetiyle sarar içini.
Bu konçertolarda, sadece hava durumu değil, iç hava değişimleri de duyulur. Rüzgâr, gök gürültüsü, kuş cıvıltısı, bir fırtınanın tam ortasında kalmış kalbin çırpınışı…
Vivaldi, müziği sadece soylular için değil, toplumun görünmeyen yüzleri için de yazdı. Özellikle Ospedale della Pietà adlı yetimhanede kalan kızlar için bestelediği eserler, onları hem görünür kıldı hem de güçlü. Onlar konuşamıyordu belki ama Vivaldi sayesinde, sesleri tüm Avrupa’yı dolaştı.
Hayatının son yıllarında yalnız kaldı, müziği unutuldu, değeri bilinmedi. Bir zamanlar alkışlarla anılan adam, yoksulluk içinde, sessizce hayata veda etti.
Ama müzik... beklemeyi bilir. Ve bir gün geri döner.
20. yüzyılda, Vivaldi yeniden keşfedildi. Küllerinden doğarcasına, notaları yeniden hayat buldu.
Vivaldi’yi dinlemek...
Sanki yıllardır konuşmadığım bir yanım, sonunda fısıldamaya başlıyor.
İlkbahar geldiğinde onun notalarında yeni bir nefes hissediyorum.
Bir tomurcuğun çatlayışı gibi... içimde bir şey kırılıyor ama bu sefer acıtmıyor.
Sonra yaz bastırıyor. Gök gürlüyor. Kalbim bir anda çocukluk anılarında kayboluyor; bir yaz yağmurunun altındayım, sırılsıklam ama mutluyum.
Sonbahar geldiğinde, onun yayları düşen yapraklar gibi usulca kalbime konuyor.
Birini özlüyorum belki... ya da kendimi.
Ve kış…
Kışta bir sessizlik var ama o sessizlik boş değil. Onda derin bir kabulleniş var.
Belki de Vivaldi bana şunu anlatıyor her seferinde:
"Yas tutmaktan korkma. Hüzün bile müzikle iyileşebilir."
Düşünsene, asırlardır susmayan bir keman sesi, kalbimize nasıl da dokunuyor.
Sanki Vivaldi, zamanın ötesinden bize mektup yazmış:
"Ben de geçtim buradan. Duydun mu sesimi?"
En çok bilinen eseri Dört Mevsim, yalnızca bir müzik eseri değil; adeta bir tablonun sesle yapılmış hali gibidir. Her mevsim, insan ruhunun bir katmanı gibidir onda.
YanıtlaSilİlkbahar, yeni doğan bir umudu mırıldanır.
Yaz, coşkunun ortasında korkuları da taşır.
Sonbahar, kabullenişin ve içe dönüşün sessiz şiiridir.
Kış, yalnızlığın zarafetiyle sarar içini.
tespit gibi tespit der susarım...
harika