Spider-Man’i düşündüğünüzde akla ilk gelen şey örümcek ağları, komik laflar ve New York’un çatılarında sallanan kırmızı-mavi kostüm değil, sırtına yük
Spider-Man’i düşündüğünüzde akla ilk gelen şey örümcek ağları, komik laflar ve New York’un çatılarında sallanan kırmızı-mavi kostüm değil, sırtına yüklenmiş o ağır suçluluk duygusu gelir aslında. Peter Parker, diğer süper kahramanlar gibi bir görev bilinciyle değil, yaşadığı bir trajedi ve bu trajedinin yarattığı bitmek bilmeyen vicdan azabıyla kahramanlığa soyunmuş biridir. Onun hikayesi, aslında büyük bir gücün getirdiği büyük bir sorumluluktan çok, o sorumluluğu yerine getiremediği anın yarattığı pişmanlıkla örülmüş bir hikâyedir. Yani Spider-Man, sadece şehri kurtarmaz; her seferinde o anı telafi etmeye çalışır.
Peter Parker'ı Spider-Man yapan şeyin Ben Amca'nın ölümü olduğunu hepimiz biliyoruz. Ama bu sadece bir başlangıç hikâyesi değil, Peter'ın kimliğini oluşturan travmanın ta kendisi. O gün, küçük bir hırsızı durdurmayı reddettiği için Ben Amca'nın ölümüne neden olduğuna kendini ikna eder. Bu, basit bir hata değil; Peter'ın tüm hayatını ve kahramanlık motivasyonunu şekillendiren bir dönüm noktası olur. O günden sonra Peter'ın her yaptığı, o anı düzeltme, o hatayı telafi etme çabası haline gelir. Attığı her ağ, kurtardığı her masum insan, yakaladığı her kötü adam, aslında Ben Amca'ya olan o bitmeyen borcunu ödeme girişimidir. Diğer kahramanlar dünyayı kurtarırken, Peter kendi vicdanını kurtarmaya çalışır. Bu yüzden Spider-Man, diğer kahramanlardan daha insani ve daha kırılgan gelir herkese. Gücü, iyilik yapmak için değil, hata yapmamak için kullanmak zorunda kalması, onu sürekli bir baskı altında tutar.
Bu derin suçluluk duygusu, Peter'ı zamanla bir kurtarıcı kompleksine doğru iter. O, sadece suçlularla savaşmakla kalaz, herkesi kurtarmak ister. Sevdiklerini korumak için kendini feda etmekten çekinmez. Çünkü aynı hatayı bir kez daha yapıp sonuçlarına katlanamayacaktır. Ama bu kompleks, onu aynı zamanda tüketen bir döngünün içine sokar. Peter, kurtaramadığı her insan için aynı acıyı yeniden yaşar, o günkü hırsızı durdurmayı reddettiği anı tekrar tekrar hatırlar.
Filmlerde ve çizgi romanlarda defalarca gördüğümüz, sevdiklerini kurtarmakla dünyayı kurtarmak arasında kalması, onun bu kurtarıcı kompleksinin bir sonucu aslında. Mary Jane'i, Gwen Stacy'yi veya May Hala'yı koruma çabası, sadece sevgiyle değil, aynı zamanda onları da kaybetme korkusuyla ve o günkü hatayı tekrarlama endişesiyle de şekilleniyor. Spider-Man'in en büyük düşmanı belki de bu yüzden düşmanları değil, kendisi ve kendi suçluluk duygusu.
Spider-Man'in maskesinin ardında, diğer kahramanların aksine bir zengin (Bruce Wayne / Batman) veya bir tanrı (Thor) yok. Maskenin altında, lise öğrencisi bir genç, sonra üniversite öğrencisi bir genç, hepimiz gibi faturaları, aşk hayatı ve ailesiyle ilgili dertleri olan bir Peter Parker var. Bu durum, onun suçluluk duygusunu ve kurtarıcı kompleksini daha da ağırlaştırıyor. O, bir tanrı gibi her şeye yetişemeyeceğini biliyor, ama yine de her şeyi kurtarmak zorunda hissediyor.
Bu yüzden Peter, kahramanlık yükünü taşırken zaman zaman (hatta belki de çoğu zaman) dağılıyor, kendini yorgun hissediyor ve hata yapıyor. Ve o her hata yaptığında, bu onu daha derin bir vicdan azabına sürüklüyor. Spider-Man’in hikâyesi, bu yüzden sadece iyilik ve kötülük mücadelesi değil, aynı zamanda bir insanın kendi içindeki şeytanlarla, hatalarıyla ve en önemlisi kendiyle yaptığı bir savaşın hikayesi. Ve bu savaş, Ben Amca'nın öldüğü o günden beri hiç bitmedi.
YORUMLAR