Bazı hikayeler insanın içine sızar. Yavaş yavaş. Usulca. Tıpkı bu film gibi. 23 Numara, sadece bir film değil; bir iç hesaplaşma, bir kimlik sorgulama
Bazı hikayeler insanın içine sızar. Yavaş yavaş. Usulca. Tıpkı bu film gibi. 23 Numara, sadece bir film değil; bir iç hesaplaşma, bir kimlik sorgulaması, bir hatırlayış. Ve en çok da inkarın, vicdanla kurduğu sessiz ama yıkıcı bir çarpışma. İzlerken sadece Walter Sparrow’un değil, kendi içimizde sakladığımız o bastırılmış, tozlu duyguların da kapısını aralıyoruz. Film, görmekten kaçtığın şey seni ele geçirir fikrini, sayılar gibi sade ama etkileyici bir sembolle önümüze koyuyor: 23.
Takıntının Sınırında, Gerçeğin Eşiğinde
Film, Walter’ın eline geçen bir kitapla başlıyor. Ve sonra her şey, o kitabın sayfalarından taşıp gerçek hayata sızıyor. Walter’ın aklına giren 23 takıntısı, zamanla bizim de zihnimizde yer etmeye başlıyor. Çünkü film, sadece bir hikaye sunmuyor. Sana da bak diyor, senin hayatında kaç tane 23 var, kaç tane farkına varmadığın tekrar, kaç tane bastırılmış gerçek?
23 burada bir sayıdan çok daha fazlası:
Bir gölge, bir işaret, bir suçun izleri.
Sıradanlığın içinde gizlenen o küçük delik gibi.
Ve işte tam da oradan sızıyor karanlık.
Walter’ın Ruhunun Aynası
Filmdeki en sarsıcı detaylardan biri, elbette ki o kitabın kendisi.
Kurguyla gerçeğin iç içe geçtiği o metin, Walter’ın bilinçaltının sesi aslında.
Yani kitap, onun kendi kendine yazdığı bir itirafname.
Ve işte burası filmin en çarpıcı yanı:
İnsan bazen acıyla yüzleşemediği için hikayeyi kurguya dönüştürür.
Walter, kendini dışarıdan biri gibi yazıp, sonra o yabancının hayatına takıntılı hale geliyor.
Çünkü içten içe biliyor: Bu hikayede anlatılan kişi, tam da kendisi.
Paranoya mı, Gerçeklik mi?
Walter kitapta kendi hayatının gölgelerini gördükçe, gerilim yükseliyor.
Gerçekle kurgu arasındaki çizgi bulanıklaşıyor.
Zihin, kendi yalanlarını inşa edip onları unutabilir mi?
Film boyunca bu sorunun cevabını arıyoruz.
Ve bu cevap, o kadar tanıdık, o kadar acı verici bir yerden çıkıyor ki…
İnsan, kendini affedemediği için bazen geçmişini yeniden yazar.
Walter da aynısını yapmış gibi. Suçluluk ve inkarla örülmüş bir kimlik inşa etmiş, kendini ondan ayırmış, sonra da o kimliği bir yabancı gibi izlemeye başlamış.
Bir Adamın Kendini Hatırlama Hikayesi
Walter Sparrow’un yaşadığı şey sadece bir saplantı değil.
Bu, kendi içine tutulmuş bir aynadan kaçmak.
Sevdiği kadının gözlerinin içine bakarken bile, kendi karanlığından utanan bir adamın hikayesi.
En dokunaklı anlar, Walter’ın ailesine karşı korumacı olmaya çalıştığı, ama içten içe onları da kendi fırtınasına sürüklediği anlar.
Çünkü geçmiş bir noktada sadece seni değil, çevrendekileri de yakmaya başlar.
Ve Walter bunu durdurmaya çalışıyor. Bir baba, bir eş, bir adam…
Ama en çok da bir çocuk gibi kaybolmuş biri.
Beni en çok vuran şey, Walter’ın Ben kötü biri değilim, sadece unuttum hissiydi.
Geçmişin yükünü sırtında taşıyan bir adamın, hem kendiyle hem sevdiği insanlarla hesaplaşması...
Bütün o sayılar, takıntılar, aslında içimizde büyüyen, bastırdığımız suçlulukların simgesi.
Jim Carrey: Maskelerin Ardındaki Adam
Komedi onun zırhıydı.
Yıllarca bu zırhın arkasından güldü ve güldürdü.
Ama 23 Numara'da o zırhı çıkardı.
Karşımıza sadece çıplak bir oyunculuk değil, çıplak bir insan ruhu koydu.
Jim Carrey bu filmde sadece rol yapmıyor; kendini parçalıyor, bölüyor, tekrar birleştiriyor.
Bence, "Eternal Sunshine of the Spotless Mind" ile birlikte oyunculuğunun zirvesini oluşturuyor bu film.
İçine kapanık, çelişkili, kaybolmuş bir karakteri bu kadar ustalıkla, bu kadar derinlemesine canlandırmak her oyuncunun harcı değil.
O gözlerdeki boşluk, korku, suçluluk... Hepsi bizim içimizdeki kırılmış yerlerle temas kuruyor. Film bittiğinde geriye tek bir cümle kalıyor:
"Gerçekle yüzleşmek, delilikten daha cesurca."
Çünkü gerçek, bazen en karanlık kurgudan bile daha ürkütücüdür. Ama aynı zamanda özgürleştiricidir de.
23 Numara, zekice yazılmış bir senaryo, psikolojik gerilimle dolu bir atmosfer ve derinlikli bir oyunculukla birleşince, sıradan bir gerilim filmi olmanın çok ötesine geçiyor.
İzlerken sadece bir karakterin karanlığına değil, kendi bilinçaltımıza da bakıyoruz.
Ve bu bakış, her seferinde biraz daha ürkütüyor.
bu yazıyı okuduktan sonra makinist filmini nasıl yorumlarsın diye düşündüm lütfen benim için bu filmi de yorumlarmısın (makinist-2004) lütfen yorumlaaa lütfen
YanıtlaSilYorumunu okuyunca film akışı gözümde canlandı alışılagelmiş film yorumlarından uzaksın umarım yazmaya yorumlamaya devam edersin.
YanıtlaSilDeğerli yorumunuz için teşekkür ediyorum.
Sil