X-Men'in kurucusu Professor X: İdealist bir barış elçisi olsa da, telepati onu kontrol takıntılı, manipülatif bir Tanrı kompleksi figürüne dönüştürür.
Charles Xavier ya da daha çok bilinen adıyla Professor X, süper kahramanlar evreninde akıl ve barışın sesi olarak konumlanmış bir karakterdir. X-Men’in kurucusu, mutantlar ile insanlar arasında köprü kurmak isteyen bir idealisttir diye de eklemek lazım. Ancak bu idealizmin altında yatan şey, çoğu zaman gözden kaçan bir gölgeyi saklar: kontrol takıntısı. Xavier’in zihninin sınırları yoktur; zaten tam da bu yüzden, başkalarının sınırlarına saygı duymakta zorlanır.
Xavier’in hikâyesi, iyi niyetin otoriterleşme tehlikesine dönüşmesinin en incelikli örneğidir. Professor X, özgür iradeyi savunan bir figürden, zamanla onu en çok tehdit eden kişi hâline dönüşür. Çünkü insanlığın iyiliği için düşüncelere müdahale edebilen bir zihne sahiptir. Xavier’in en karanlık anları, çoğu zaman en doğru olduğunu düşündüğü anlarla çakışır.
Telepati, Xavier’in hem gücü hem de trajedisidir. Onun için bilmek artık bir sınır değil, doğuştan gelen bir hak gibidir. Ama başkalarının zihinlerine girmek, onların mahremiyetini, korkularını, arzularını çözmek, bir noktadan sonra etik olmaktan çıkar. Xavier bunu çoğu zaman anlamak olarak savunsa da aslında bu, kontrolün ta kendisidir.
İnsanları anlamak, onları yönlendirmenin en kolay yoludur. Xavier’in, ekibindeki mutantların duygularını bastırması, geçmişlerini manipüle etmesi ya da hatıralarını silmesi (örneğin Deadly Genesis ya da Onslaught Saga’da) onun Tanrı kompleksinin açık örnekleridir. İyilik için yola çıkan bir zihin, zamanla mutlak gücün baştan çıkarıcılığına yenilir. Xavier, çoğu zaman Magneto’nun radikalizmini eleştirir ama farkında olmadan aynı şeyi daha sessiz bir biçimde yapar: Magneto insanları zorla dönüştürmek ister, Xavier ise onları sessizce düzeltir.
Charles Xavier’in dünyasında iyilik de net değildir. Daha iyi bir dünya inancına sahiptir ama bu dünya, kendi zihninde çizdiği sınırlarla tanımlıdır. Onun ütopyasında özgürlük vardır, ama bu özgürlük onun uygun gördüğü ölçüde mümkündür. Bu yönüyle Xavier, modern bir Platonik filozof-kral figürüdür: zekâsı, gücü ve bilgisiyle başkaları adına karar verme hakkını kendinde görür. Bu durum özellikle House of X / Powers of X döneminde belirginleşir. Xavier, mutantların geleceği için Krakoa Ulusu’nu kurar. Yüzünde altın bir Cerebro maskesiyle dolaşır. Adeta kutsal bir rahip ya da Tanrı’nın yeryüzündeki temsilcisi gibidir. Burada artık barış değil, mutant üstünlüğü söz konusudur. Yıllarca birlikte yaşama savunusu yapan adam, sonunda kendi halkı için kapalı bir cennet inşa eder. Ama her cennet, doğal olarak, birilerini dışarıda bırakır.
Bu noktada özellikle belirtmek gerekiyor ki Xavier’in en rahatsız edici yanı, yaptığı manipülasyonları hiçbir zaman kötü niyetle yapmamasıdır. Kendini bir kurtarıcı olarak görür. Ama her kurtarıcı, kurtardığı kişilerin özgür iradesini kısmen elinden alır. Xavier da bundan farklı davranmaz. Bir öğrencisinin acısını azaltmak için hatıralarını silmek, onu korumak mı, yoksa kendi huzuru için bir müdahale midir? Professor X için bu sorunun yanıtı tek gibidir. Fakat ortaya çıkan o ki iyiliğin sınırı, Xavier’in zihninde her zaman bulanıktır. Xavier’in bu yönü, günümüz dünyasındaki iyi niyetli otorite kavramını da hatırlatır bize. Kontrol, sevgiyle karıştığında en tehlikeli hâlini alır. Çünkü kimse, kendi iyiliğini düşünen bir otoriteye direnmek istemez. Ama işte tam burada, özgürlük sessizce elden gider.
Zihinleri okuyabilen bir adam fikri, başta hayranlık uyandırır. Ama derinlemesine bakıldığında, bu güç aynı zamanda korkutucu bir yalnızlık getirir. Xavier, herkesin zihnini duyarken kendi sesini kaybeder.
Kimin düşüncesi kendi fikridir, kimin duygusu kendine aittir, artık bilemez. Bir noktadan sonra Tanrı bile yalnızdır. Xavier de öyle... Onun Tanrıcılığı kibirden değil, yalnızlıktan beslenir. Çünkü her şeyi bilen biri, hiçbir şeyi paylaşamaz. Ve o, sonunda insanlığı kurtarmaya çalışırken insanlıktan uzaklaşır.
Bir bakıma Charles Xavier, bir kahraman değil, bir uyarıdır aslında. İyiliğin mutlak güce dönüştüğünde nasıl zehirlenebileceğini açık şekilde gösterir. Kendini insanlığın kurtarıcısı sanan bir adamın, farkında olmadan özgür iradeyi ortadan kaldırışını izleriz. Muhtemelen asıl trajedi de burada yaşanır: Zihinleri kurtarmaya çalışan birinin, sonunda kendi zihninde kaybolması.

YORUMLAR